İngiliz çift John ve Maggie Ping, bundan 17 yıl evvel İngiltere´deki konutlarını kiraya verip birkaç aylığına denize açıldı. Denizdeki hayatı çok seven çift, tam 17 yıl boyunca dünyanın pekçok kıyısını gezdi. En çok Türkiye´nin Akdeniz kıyılarını seven ve 1.5 yıl evvel tesadüfen gördükleri Kuzey Kıbırıs´a aşık olunca buradan bir konut alıp yerleşen çiftin hayatı bu sefer de geçtiğimiz yıl Kasım ayında ansızın değişti. Maggie Ping, bir gece şiddetli bir baş ağrısıyla uyandı. Kıbrıs´ta bir göz tabibine gittiğinde migren olabilir dendi ve birkaç ağrı kesici tabletle konuta gönderildi. Fakat ağrısı geçmeyen ve görme meseleleri da yaşayan Maggie, günlük hayatını sürdüremez hale gelince diğer bir doktora göründü. Beyninde tümör olduğu anlaşılınca yıllardır deniz üzerinde bir yelkenlide hayat süren maceraperest çiftin hayatı apansızın hastanelerde geçmeye başladı. Maggie ivedilikle ameliyat edildi ve tümörün böbreğinden kaynaklandığı ortaya çıktı. Onu, aslında kemoterapi için geldiği İstanbul´da, geçirdiği büyük cerrahi operasyona getirecek süreç de bu türlü başlamış oldu.

MİGREN SANILDI, SÜREÇ AÇIK KALP AMELİYATINA KADAR GİTTİ

Geçtiğimiz hafta Bağcılar Medipol Mega Üniversitesi Hastanesi´nde kalp damar, üroloji ve organ nakli grubunun girdiği bir ameliyatla sağ böbreğinde başlayıp kalbine kadar sıçrayan tümörleri temizlenen ve karnındaki ana atar damardan  20 santimetrelik bir pıhtı çıkarılan Maggie Ping, şunları söyledi:

“Kıbrıs´ta şiddetli baş ağrısı nedeniyle bir göz tabibine gittim, migren olabilir dediler. Fakat okuyamıyordum, işlerimi yapamaz hale gelmiştim, görmem bozulmuştu ağrım da geçmedi. Tetkikler sonucu beynimde tümör olduğu ortaya çıktı. Biyopsi yapıldığında böbrek kanserinden kaynaklandığı belirlendi. Daha sonra kemoterapiye başlamam gerektiği söylendi. Fakat kemoterapi ilaçlarının Kıbrıs´a gelmesi çok uzun sürüyordu. Tedavim geç kaldıkça, durumum da kötüleşiyordu. İkinci bir görüş almak için öteki bir doktora gittik ve Türkiye´de tedavi olmamı tavsiye etti. Buradaki hekimlerimle irtibat kurdu. İki hafta evvel buraya geldiğimde oksijen satürasyonum yüzde 68´lere düşmüştü. Ayakta bile duramıyordum. Zira böbrek kanseri, kalbimi de tutmuş. Açık kalp ameliyatı geçirdim, böbreğimin biri alındı. Tümörler temizlendi, birkaç gün içinde de kanseri büsbütün durdurmak için kemoterapi tedavim düzenlenecek. Aslında şok da yaşıyorum bir yandan. Zira migren diye yola çıkıp kocaman bir ameliyat geçirdim. Türkiye´deki hekimleri arkadaşlarımızdan da duymuştuk. Kalp tedavileri için buraya geliyorlardı. Lakin kendim yaşadığımda, inanılmaz geldi zira çok profesyoneller ve inanılmaz işler yapıyorlar.”

“HAYATIMIZ SON 17 YILDIR DAIMA ÇOK FARKLIYDI”

17 yıldır çok sıradışı bir hayat sürdüklerini anlatan John Ping (67) ise, “İngiltere´de yaşıyorduk, konutumuz oradaydı. Sonra kiraya verdik ve o geliri yelkenlide yaşamaya kullandık.  Aslında uzun vadeli bir plan değildi. ’Belki birkaç yıl sonra erken emekli olacak kadar şanslı olursak, o zaman’ diyorduk. Lakin tam 17 yıldır denizlerdeyiz. Bu mühlet boyunca çoğunlukla Türkiye kıyılarında vakit geçirdik. Kuzey Kıbrıs´a da açılıyorduk. 1.5 yıl evvel bi konut gördük orada. Tekrar ani bir biçimde ‘İşte burada yaşayabiliriz!´ deyip satin aldık ve yerleştik. Daha sonra eşimin sıhhat problemleri çıkınca çok iyi bir hekimin tavsiyesi üzerine İstanbul´a geldik” diye konuştu. Eşinin kemoterapi sürecini de atlattıktan sonra yeniden denizlere döneceklerini söyleyen Ping, buradaki sıhhat hizmetlerinden çok şad kaldıklarını ve Türkiye´deki tabiplerine çok güvendiklerini de belirtti.

“BİZE GELDİĞİNDE KARNINDA SAATLİ BOMBAYLA DOLAŞIYORDU ASLINDA”

Maggie´nin Kıbrıs´taki tabiplerinin kendileriyle irtibatı sonucu İstanbul´a aslında kemoterapi tedavisi için geldiğini ancak yapılan incelemelerde durumun çok daha önemli olduğunun anlaşıldığını hatırlatan Medipol Mega Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü´nden Prof. Dr. Özcan Yıldız, hastanın geldiğinde de nefes darlığı ve akciğer şikayetlerinin çok ağır olduğunu söyledi ve şu bilgileri verdi: “Sağ böbrekten kaynaklanan tümörün bir trombüs´e, yani bir pıhtıya yol açtığı, bunun da toplardamardan yürüyerek kalbin sağ kulakçığına kadar geldiğini gördük. Akciğer tomografisinde de buna bağlı emboliler vardı. Hastanın çabucak bu tümörden kurtarılması gerektiğine karar verdik ve kemoterapiden evvel büyük bir ameliyat planlaması yapıldı. Hastayı cerrahiye devrettik zira bu haldeyken bizim vereceğimiz kemoterapi ilaçlarının da çok büyük bir yararı olmayacaktı. Üstelik o ilaçların da pıhtı yapma riski olacaktı. Hakikaten hasta ameliyattan sonra epeyce rahatladı ve oksijen seviyeleri de olağana döndü. Yani bize gelene kadar saatli bir bombayla dolaşmış bu hasta aslında.”

“25 YILLIK CERRAHİ HAYATIMDA BIRINCI KERE BU TÜRLÜ BİR OLAY GÖRÜYORUM”

Maggie Ping´in karmaşık ve riskli ameliyatını gerçekleştiren cerrahi takımdan Organ Nakli Kısmı tabibi Prof. Dr. Murat Dayangaç ise “Ben 25 yıllık cerrahım, bir böbrek tümörünün kalbin içine kadar uzandığını hiç görmemiştim. Böbrek kanserleri evet ana toplardamarın içinde pıhtı yapabiliyor lakin kalbe kadar uzanıp bu formda hayatta kalan bir hasta ile daha evvel hiç karşılaşmamıştım. O nedenle bizim gerçekleştirdiğimiz ameliyat kanserden fazla bu hasta için hayat kurtarıcı bir ameliyat oldu. yani yalnızca hayat mühletini uzatacak, ömür kalitesini arttıracak iyi bir kanser cerrahisi değil, tıpkı vakitte her an hayatını kaybetme riski olan bir hasta için iyi bir operasyon oldu. Zira kalbe kadar uzanan neredeyse 20 santimlik alanı kaplayan bir pıhtıdan bahsediyoruz. O yüzden de üroloji, karaciğer cerrahisi, kalp cerrahisi, daima birlikte bu ameliyatı gerçekleştirdik. Hastanız emekli bir hemşire. İngiltere’de uzun yıllar hemşirelik yapmış biri. O yüzden de İngiltere ile Türkiye’deki sıhhat sistemini karşılaştırmak için gereğince deneyimi de var. Eşi şahsen, buradaki sıhhat sisteminin çok daha iyi olduğunu söyledi sohbetimiz sırasında. Bu natürel bizi çok keyifli etti. Türk doktorları için, sıhhat sisteminiz için sevindirici bir şey doğal bu” diye konuştu.

“BU OPERASYON YAPILMASAYDI HASTANIN KAYBEDİLMESİ AN MESELESİYDİ”

Yaklaşık 20 yıldır üroloji cerrahisi yaptığını ve meslek hayatı boyunca bu çapta bir hadise görmediğini anlatan Üroloji Bölümü´nden Prof. Dr. Rahim Horuz da çok sıkıntı bir hadisenin birinci etap tedavisini muvaffakiyetle gerçekleştirdiklerini söyleyerek şu bilgileri verdi: “Hastanın akciğeri ve kalbini rahatlatmak için bu cerrahinin yapılması gerekiyordu. Olağan ki güç bir ameliyat olacaktı. Aşikâr bir ekip riskleri vardı. Ancak bu ameliyatın yapılmaması durumunda da zati hastanın kaybedilmesi bir manada an problemiydi. Açıkçası benim ürolojideki tecrübem neredeyse 19-20 yıla dayandı. Bu çapta bir cerrahi olay görmedim, opere de etmedim böbrek kanseri nedeniyle. Ancak hem ameliyat süreci çok iyi gitti, hem de ameliyat sonrası iyileşmesi süratle tamamladı, taburculuk evresini bile geldi hastamız.”

“HEM KALP HEM AKCİĞER ÇALIŞIR VAZİYETTE AMELİYAT ETTİK”

Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Kolu Lideri Prof. Dr. Halil Türkoğlu ise hastanın kalbindeki tümörü temizleyebilmek için çaık kalp ameliyatı yaptıklarını söyledi. Türkoğlu, bu ameliyatı kalbi durdurmadan gerçekleştirdiklerinin altını çizerek şunları söyledi: “Hastanın böbrek tümörünün kalbin içine hakikat yayıldığı görüldü. Kalbin sağ kulakçığının içine kadar yayılmıştı tümör. Sağ kalpte triküspit kapakçık dediğimiz kapakçığıa kadar ilerlemişti. Vena cava inferior´u (karın bölgesindeki ana toplar damar) elimizle denetim ettiğimzide gerçekten olağan yapısını kaybettiğini ve pıhtı içerisinde tümör malzemelerinin olduğunu gördük. Ameliyat sırasında buradan kopup akciğere kaçabilirdi. Bunu önlemek için hastayı kalp akciğer makinesine bağladık lakin kalbini durdurmadan akciğer atardamaırna da özel bir damar klemp´i koyarak operasyona başladık. Bu ortada çok özellikli bir uygulamamız daha oldu ve kalbin dışında, akciğeri de durdurmadık. Bize geliş nedeni akciğer embolisiydi. Akciğeri durdursaydık organ stabil halde çalışmadığı için eski pıhtı parçacıkları büyüyerek akciğeri zorlayabilir ve organda hasar bırakabilirdi. Bu da hastanın ameliyat sonrası iyileşmesini zorlaştırabileceği üzere apansız kaybedilmesine de neden olabilirdi.”