CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kentteki bir otelde düzenlenen toplantıda, muhtarlar ve apartman vazifelileri ile buluştu. Toplantıda konuşan Kılıçdaroğlu, Hatay’ın barış ve kardeşliği önceleyen kadim bir kent olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, ayrışma yaşayan herkesin, birinci havra, kilise ve caminin bulunduğu Hatay’a gelerek, birliktelik kültürünü görmesini istedi.

‘GÜVENCELERİ TOPLUMSAL DEVLETİN SAĞLAMASI LAZIM’

Kelamlarının başında apartman görevlilerine seslenen Kılıçdaroğlu, toplumsal teminatı olmayan 1 milyonun üzerinde taşeron emekçiye takım aldırdığı çabayı, apartman vazifelileri için de vereceğini, onların da insani şartlarda çalışacağını söyledi. Kılıçdaroğlu, “Hepimiz konutlarımızda otururken, pandemi devrinde alışverişi apartman vazifelisi yapar. Maskesi var mıydı, evvel ona aşı yapıldı mı? Madem sokağa çıkıyor, madem gidiyor-geliyor, madem bizimle muhatap oluyor sanki ona gerekli ehemmiyeti verdik mi? Açıkça söyleyeyim, vermedik. Tekraren söyledim. Evvel aşının apartman görevlisinin olması lazım.  Ailemizin bir üyesi tıpkı vakitte. Sanki düşündük mü onun toplumsal güvenliği yeteri kadar sağlanmış mı? Onların yeteri kadar problemleri çözülmüş mü? Genelde apartmanların en altında yaşarlar. Bodrum katlarında yaşarlar. Onların güneş görmeye hakları yok mu? Onların ağaç görmeye hakları yok mu? İstanbul’da bu türlü bir toplantı yaptığımda, Güngören’de, bir apartman vazifelisi, ‘Rutubetin içerisinde oturuyoruz, tüm çocuklarım hasta’ dedi. Onu dinleyince belediye lideri arkadaşlarıma söyledim, ‘Bundan sonra yapı ruhsatı verirken en azından apartman görevlisinin oturacağı yerin insani şartlarda olması lazım’ dedim. Yeniden bir apartman vazifelisi bayan şunu söyledi, ‘Ben çalışıyorum, eşim de çalışıyor fakat eşimin aslında sigortası yok. Ben burada vazifeliyim. 30 gün çalışıyorum, 15 gün primim yatırıyor ancak ben gidip apartman yöneticisine niçin eksik yatırıyorsunuz, diyemiyorum. Beni kapının önüne koyarsa ne yapacağım’ diyor. Gerekli garantileri toplumsal devletin sağlaması lazım” dedi.

‘MUHTARLAR DEMOKRASİNİN TEMEL TAŞI’

Muhtarların, demokrasinin temel taşı olduğunu vurgulaya Kemal Kılıçdaroğlu, muhtarların seçilmiş olmalarına karşın çeşitli haksızlıklar yaşadıklarını söyledii .Türkiye’deki birinci seçimin, 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde bir muhtarlık seçimi olduğunu aktaran Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

“82 kanunda 300 küsur unsurda muhtar ismi geçer ancak tek bir çatı altında muhtarlık kanunu yok. Zira muhtarlık kurumuna değer vermiyorlar. Ülkemizde demokrasiyi geliştirmek ve büyütmek istiyorsanız muhtarlar için bir kanun çıkması lazım. Belediye liderleri, milletvekili, cumhurbaşkanı için var ancak seçilmelerine karşın muhtarlar için kanununuz yok. İsteyin. Bu kardeşiniz onu hazırladı. Bütün muhtar derneklerine gönderdik, dedik ki ‘Biz bunu hazırladık lakin eksiğimiz yanlışımız da olabilir. Eksik, yanlış varsa tamamlayalım.’ Aldık ve tamamladık. Öbür siyasi partiler yaptı mı? Hayır yapmadılar. Gideriz belediye seçimlerine, kabine gireriz bakacağız oy vereceğimiz muhtarın oy pusulası orada yok. Birisi cebine koymuş götürmüş. Öbür rakibi, ona oy vermesinler diye. Niçin sizin için birleşik oy pusulası yok? Birleşik oy pusulası olsa bu türlü bir şey olmayacak. Muhtarlar orada, fotoğrafları var ismi var soyadı var, gidersin hangi muhtarı istiyorsan mührünü basarsın. Bu kadar kolay. Zira değersizleştiriyorlar. Bir şey daha yapıyorlar. Muhtarlık seçimi ile belediye liderlerini ayıralım. Muhtarlar için başka seçim yapalım. ” 

‘MUHTAR MESKENLERİ TÜRKİYE’YE YAYILMALI’

Muhtarların yaşadıkları sıkıntıları aktaran Kılıçdaroğlu, tahlil tekliflerini de şöyle anlattı:

“Öyle muhtar arkadaşlar gördüm ki kirada oturuyorlar, barakada oturuyorlar. Niçin sizin yanlışsız düzgün bir yeriniz yok? Burası sizin tapulu malınız olmayacak. Muhtarlık konutu olacak. Birtakım belediyelerimiz bu tıp binalar yapıyorlar, muhtarlara teslim ediyorlar fakat gönlümüzde yatan tek tip muhtarlık meskeni olmalı. Türkiye genelinde olmalı, her gören de bu muhtarlık meskenidir, diyebilmeli. Tabelası da olmalı. Vatandaşın da gelip kapısını çalabileceği, muhtar orada yokken oturup dinlenebileceği bir ortam olmalı. ‘Muhtarlara yardımcı işçi verilsin’ dediğim zaman kıyamet koptu, itirazlar kıyamet. Vay efendim, özel kalem müdürlüğü nasıl verirsin? Niçin vermeyeyim? Vereceğim. Bir sürü işsiz, üniversite mezunu genç var. Kardeşim KPSS’ye girmiş, muhtarın yanında yardımcı olacak. Geldiği vakit onun notunu alacak. Muhtar bir yere gittiği vakit kapıyı kapatıp gitmeyecek. Orada 1 kişi olacak. İcradan bir sürü evrak geliyor, onları sisteme koyacak bir kişinin olması lazım. Vay efendim bunu nasıl vereceksin. Niçin vermeyeceğiz, adam üzere vereceğiz, gidecek, çalışacak. Muhtar seçime girer kazanamazsa onun da birebir biçimde yardımcısı olacak. İşe gitmeden maaş alan var. 5 yerden alan var hepsini çözeceğim, tereyağından kıl çeker üzere tüm bunların hepsini çözeceğim.”

‘MUHTARLARA BÜTÇE VERİLMELİ’

Köy hükmî kişiliklerini de iade edeceklerinin altını çizen Kılıçdaroğlu, “Muhtar ve ihtiyar meclisi yine olacak. Tekrar bir şey dillendirdim, ona da itiraz geldi lakin biraz düşük geldi. Sizin bir bütçeniz yok. Niçin yok? Bir mahalleye bakmıyor musunuz siz? Köye bakmıyor musunuz? Seçilmediniz mi? Diyelim ki Antakya’da bir mahalledesiniz, yoksul bir ailenin çocuğu üniversite kazandı, Adana’ya gidecek, kaydını yaptıracak. Belediye liderine, milletvekiline ulaşamıyor. Bakana ulaşamıyor, cumhurbaşkanına ulaşamıyor. En rahat kime ulaşır? Mahallenin muhtarına ulaşır. Sizin gidiş dönüş için bir otobüs bileti alacak bütçenizin olması ayıp mı olur? Ben bunu söylediğim vakit ‘Parayı nereden bulacağız’ diyorlar. Benim maliyeci olduğumu bilmiyorlar herhalde onu söyleyenler. Mahallelerde ödenen emlak vergisinin yüzde 1’i mahallenin muhtarına verilse ne olur, ayıp mı olur? Lakin bütçe demek tıpkı vakitte kontrol demektir. Paranın hakikat harcanıp harcanmadığı denetlenir. Hasebiyle bir yere, kamu kaynağının tahsis edilmesi demek tıpkı vakitte yanlışsız, yerinde ve vaktinde harcanıp harcanmadığının denetlenmesi demek. Hasebiyle muhtarların da buna emsal mütevazı da olsa bir bütçemiz olması lazım. Muhtarlık, kamu kurumu olarak kabul edilmiyor. Belediye, TBMM, Cumhurbaşkanlığı kamu fakat muhtarlık kamu kurumu olarak kabul edilmiyor.  Muhtarların yüzde 99’unun bundan haberi bile yok. Hasebiyle belediye liderleri, muhtarlarla ortak proje yapamazlar. Cürüm. Bunun değişmesi lazım. Belediye yasasında muhtarların kamu kurumu olarak tanınması lazım” dedi.

‘MUHTARLAR BİRLİĞİ KURULMALI’

Toplumsal yardımların da muhtarlar üzerinden dağıtılması gerektiğini savunan Kılıçdaroğlu, Türkiye Belediyeler Birliği üzere Muhtarlar Birliği’nin de kurulması gerektiğini söyledi. Suriyeli göçmenlerle ilgili  de konuşan Kılıçdaroğlu, Suriye’de barışı sağladıktan sonra sığınmacıları oraya kendi istekleriyle gönderebileceklerini bildirdi. Kılıçdaroğlu, Hatay, Şanlıurfa ve Gaziantep’teki yatırımcıların, kazanacakları dövizi Türkiye’ye getirmeleri kaydıyla orada yatırım yapmalarını sağlayacaklarını, oradaki altyapı ve üstyapı üzere problemleri hallettikten sonra da Suriyelilerin memleketlerinde memnunlukla yaşayabileceğini lisana getirdi. 

‘TÜRKİYENİN TÜM PROBLEMLERİNE TALİBİZ’

Türkiye’nin tüm problemlerine talip olduklarını söyleyen Kılıçdraoğlu, şöyle devam etti:

“Ben size ‘Efendim, gelin CHP’ye oy verin diye bir davette bulunmayacağım. Ben sizin meselelerinize talibim. Biz bir arada, birlikte Türkiye’nin var olan tüm problemlerini çözebiliriz. Türkiye’nin çözülmeyecek hiçbir sorunu yok. Her birimiz kendi ülkemizde insanca yaşarız. Hiç kimseyi ötekileştirmeyiz. Buna müsaade vermeyeceğiz aslında. Bunu söylerken ‘Efendim CHP’nin hiç kabahati yok muydu?’ diye sorabilirsiniz. Vardı efendim kim dedi CHP’nin kabahati yoktu diye. Kusurumuz da var, kabahatimiz de var, yanlışımız da var fakat değerli olan yanlıştan, yanlıştan, kusurdan, ders çıkarmaktır. Birebir şeyi tekrar etmemektir. Biz bunu biliyoruz ve yapacağız. Huzur içinde, barış içinde, kendi ülkemizde yaşayacağız. Birlikte yaşayacağız, üreteceğiz. Reyhanlı’daki çiftçiye sorun, gidin hayvan üreticisine sorun, hepsi perişan. Elektrik, gübre, fiyatlarından şikayet ediyorlar. Halbuki olayı çözmek çok kolay. Planlamayı yapacaksınız. Kişi 1 yıl evvelden ne ektiğini ve kaça sattığını da bilecek. Bizde planlama olmadığı için şöyle yapıyoruz. Çiftçi bakıyor bu sene patates iyi fiyat yaptı, hepimiz patates ekiyoruz sonra hepimiz iflas ediyoruz. Soğanda da tıpkı. Bir Allah’ın kulu da demiyor ki arkadaş sen soğan ek kazan, sen patates ek kazan, sen ayçiçeği ek, kazan sen arpa-buğdayı ek kazan. Toprak tahlili yapacaksın. Diyeceksin ki ‘Sen burada sulu-susuz tarım, sen fidan, sen çiçek, sen ayçiçeği.’ Herkes ekecek. Ve devlet onlara bir fiyat verecek. Maliyet artı makul kar. Bu fiyatın altına düşerse ben devlet olarak garanticiyim, geleceğim senden alacağım, sen ziyan etmeyeceksin. Çiftçi ziyan ederse ne olur, aç kalırız. Yanlış siyaset bizi nereye götürdü? Buğday dışarıdan, arpa dışarıdan, mercimek dışarıdan, canlı hayvan dışarıdan, et nohut dışarıdan. Ya dışarıdan almadığımız hiçbir şey kalmadı. Kalkmış 83 milyon, bir avuç kişiyi besliyoruz. Tarım dünyanın her tarafında stratejik kesimdir.”

SİYASİ AHLAK KANUNU

İktidar olduklarında meclise sevk edecekleri birinci kanunun, siyasi ahlak kanunu olduğunu bildiren Kılıçdaroğlu kelamlarını şöyle tamamladı:

“Bir siyasetçi, siyasete girdikten sonra zenginleşmişse bilin ki malı götürmüştür. Kendi hayatımdan biliyorum. Siyasete girdiğim gün mal beyanını internet siteme koydum. Hepsi alın teriyle kazandığım mallar. Karımın yüzüğüne kadar koyduk lakin ben zenginleşmedim. Üstelik iyi para alıyorum, milletvekili aylığı. Çoluk çocuk iyi geçiniyoruz. Pekala nasıl oluyor da birileri büyük han, hamam sahibi oluyor? Siyaset kirlilikten arınmak zorundadır, ahlaki tabana oturmak zorundadır. Düşünebiliyor musunuz bir ülkenin içişleri bakanı çıkacak, devletin televizyonunda açıklama yapacak. Bir siyasetçiye her ay 10 bin dolar rüşvet veriyorlar. Düşünün. Kim bu siyasetçi? Hangi savcı harekete geçti? Kim bu işi soruşturdu? Hepsinin ağzında bir bant, kimse konuşmuyor. Olmaz, kul hakkını birisine yedirmem, kelamım var. Kul hakkını kimseye yedirmeyeceğiz. Bunun yolu da demokrasiden ve siyasi ahlaktan geçiyor.”