MELTEM GÜNAY İstanbul – CİFAL Küresel Network bünyesindeki 22 merkezden biri olduğunu söyleyen Sokullu, bireylere, kurumlara, örgütlere, farklı sektörel partnerlere toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kapsamlı eğitimler verdiklerini, farkındalık aksiyonlarına imza attıklarını anlattı. 

‘Hayatta kalma problemi’

“Toplumsal cinsiyet eşitliği bayan ve erkeğin aynılığından geçmiyor” diyen Sokullu, eşitliğin bayan ve erkeğin toplumsal ve iktisadi hayatta, siyasette hayatın her alanında eşit haklara sahip olması ve eşit muamele görmesi manasına geldiğini söyledi. Sokullu devamında ise “Bu temelinde aslında bir hak sorunu. Bayana yönelik şiddet Kozmik İnsan Hakları Mukavelesi’nde insan hakları olarak tanımlanıyor” dedi. Türkiye’de yapılan araştırmalardan da örnekler veren Prof. Dr. Sokullu, şunları dedi:

“Şiddeti nasıl tanımladığımız değerli. Yalnızca fizikî değil duygusal, mobbing ve cam tavan konusu da şiddetin içine giriyor. Bayanların yüzde 40’u duygusal şiddete ya da istismara maruz kalıyor. Bayanların yüzde 7’si her yıl artarak daha fazla şiddete maruz bırakılıyor. Kovid-19 periyodunda bayanların daha çok şiddete uğradığını görüyoruz. Çocuk yaşta zorla evlilikler toplumsal bir sorun. Bizim aslında bayana karşı şiddetle ilgili temel problemlerimizden biri farkındalığımızın olmaması. Dünyada da durum Türkiye’den farklı değil. UN Women’ın raporlarına baktığımızda dünyadaki bayan nüfusunun 3’te 1’i şiddete maruz kalıyor. Bu bir bayan hakları sorunu değil insan hakları sorunu. Pandemiyle birlikte durum daha da berbatlaştı konuta kapanmalarla birlikte bayanların takviye çizgilerine erişimi azaldı. Durum kötüleşirken bununla çaba edebilecek yollar da bir noktada kapandı. Bu tüm dünyada birebir oldu. UN Women bunu gölge pandemi olarak tanımlıyor. Bu devirde şiddet devam etti lakin biz görmedik, görsek de önlemedik, buna dair yaptırımları hayata geçiremedik. Önceliğimiz hayatta kalmaktı lakin malum bayana kız çocuklarına yönelik şiddet de aslında bir hayatta kalma sorunu.”

‘Hepimiz tıpkı gemideyiz’

Şiddetin tarifinin hakikat yapılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Sokullu kelamlarını şöyle sürdürdü:

“Şiddetin kamusal ya da özel hukuk bağlamında tanımlanması yine tanımlanma gerektiren alanlardan biri. Bir oburu de şiddetin müddetiyle ilgili. Bir defalık mi olduğunda şiddet olarak tanımlıyoruz yoksa sürdürülebilir bir şiddette mi kanun koyucular dikkate alıyor. Son yıllarda çok önemli bir kamuoyu oluştu. Uygulamada, şiddet gerçekleştikten sonra önlemler var lakin şiddet gerçekleşmeden evvelki sinyallere yönelik önleyici ya da engelleyici önlemler var mı, bunlar ne kadar efektif uygulanıyor bunu düşünmemiz gerekiyor. Aile içi şiddet hepimizin sorunu. Hepimiz tıpkı gemideyiz ya batacağız ya çıkacağız bu o denli bir husus.”

Sokullu: Don Kişot olmayalım

Şiddetin görünür epey farkındalığın arttığını söyleyen Prof. Dr. Sokullu, “Kadın bayanın yurdudur diyerek iyi örnekleri görünür hale getirmeliyiz. Gençlerin takip ettiği influencer’lerin, youtuber’ların bu hususta eğitilmeli. Bu topyekün uğraş gerektiriyor. Tek başımıza Don Kişot üzere savaşmak değil toplumsal mutabakatla yapılabilir” dedi.​​​​​​​​​​​​​​